Ahmet AKIN – Yeminli Mali Müşavir

     Türkiye’nin her derdine derman olacakmış gibi gösterilen yeni Anayasa çalışmaları ile halkın pek ilgisi ve bilgisi yok. Türkiye’de yaşayan her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı genel olarak halk tabirinin içine girmektedir. Ancak, ifade etmeye çalıştığımız halk tanımı, her zaman sessiz kalmayı tercih eden geniş halk kitleleri. Bölücüler, ikinci cumhuriyetçiler, şeriat özlemcileri, Atatürk Cumhuriyeti düşmanları, sözde libareller ve üniter devlet yapımızı yok etmek isteyenler sürekli konuşuyorlar ve çıkardıkları kuru gürültü ile de etkin olmaya çalışıyorlar.

     Halkın derdi ise, terör, işsizlik ve geçim sıkıntısı. “Anayasa bahane, avantalar şahane” anlayışı ile bu sorunlara çare bulamayanlar, iç ve dış politik manevralarla gündemi değiştirmekte oldukça başarılı oluyorlar. Yandaş medya ve çıkar grupları da tam gaz yola devam ediyor. İktidar partisinin mevcut Anayasa ile ilgili önemli iki sorunu var. Bunlardan birincisi, Anayasa’dan laiklik ilkesinin kaldırılması. İkincisi ise, Türkiye’yi başkanlık sistemine geçirecek Anayasal düzenlemelerin yapılması. Anayasa çalışmalarında çok hevesli görünen Barış ve Demokrasi Partisi ise, kürtçenin Anayasa’ya ikinci bir dil olarak konulması ve kürtlerin bir ulus olarak Anayasa ile tanımlanmasının peşinde koşuyor. Cumhuriyet Halk Partisi ise düşünce ve önerileri ile istikrarlı bir tavır ortaya koyuyor. Ancak, büyük bir tuzağın içine çekilmekte olduğunun hala farkında değil. Milliyetçi Hareket Partisi ise, daha önceki yıllarda türbanın tüm kamusal alanda serbest bırakılması konusunda Adalet ve Kalkınma Partisi ile yapmış olduğu ittifakın mahcubiyetini yaşıyor.  

     Mevcut Anayasa’nın birçok maddesinin değişmesi gerektiğini biliyoruz. Fakat, Anayasa’yı değiştireceğiz diye de ülkeyi bölünme noktasına getirmemeliyiz. İktidar, hiçbir kırmızı çizgilerinin olmadığını açıklayarak niyetini açık olarak ortaya koyuyor. Daha önceki Anayasa değişikliği ile yargı bağımsızlığı getireceğiz diyerek, yasama, yürütme ve yargıyı tek elde topladıkları ortada. İnsan hakları, çağdaş demokrasi, düşünce ve ifade özgürlüğünden yana olmak, Anayasa değişikliğinden çok, demokrasi kültürü ve yönetim anlayışı ile ilgilidir. İnsan hakları, düşünce ve ifade özürlüğünün önündeki yasal engelleri kaldırmak için Anayasa’nın değişmesini beklemeye gerek yok. İktidar partisi bu sorunları çözebilecek çoğunluğa sahiptir.

     Yandaş medya ile zoraki destekçiler gözleri dönmüş bir şekilde söylemlerine devam ediyorlar. Kimisi, “Yüz şehit mi önemli, yoksa Apo’nun ev hapsine alınması mı?” diyor. Bir başkası, “Çanakkale Savaşı’nda Türkler savaşmamıştır” diyebiliyor. Bir diğeri, “İnsanlarımızın özgürlüğü ülkenin bölünmesinden daha önemlidir” diyor. En radikal öneriyi yapan ise, “Türk Silahlı Kuvvetleri lağvedilmelidir” görüşünde. “Doğum günleri ve sünnet törenleri camilerde yapılsın” diyen ise yemeğin tuzu biberi oluyor.

     İnanın bu söylemlere karşı söyleyecek söz bulamıyorum. “Allah akıl fikir versin. Sağduyudan, vatan ve millet sevgisinden kimseyi yoksun bırakmasın.”