Ahmet AKIN – Yeminli Mali Müşavir

     10 Haziran’da yapılan CHP Mersin İl Başkanlığı seçiminde ipi göğüsleyen Faruk Akar başkanlığındaki yönetim kurulu kolları sıvadı. Üç adayın yarıştığı seçimin en ilginç tarafı, Büyükşehir Belediye Başkanı Macit Özcan’ın, listede yapılan çizikler nedeniyle, rakibi Bora Yorulmaz’ın ekibinin verdiği oylarla kurultay delegeliğine seçilmesi. Bir adayın istifa ettiği listeden aldığı oyların geçerli sayılmasının ne kadar doğru bir karar olduğu ayrı bir tartışma konusu.

     CHP Mersin İl Başkanlığı sıradan bir görev değildir. CHP Mersin İl Başkanlığı görevi çok önemli ve yüce bir görevdir. Mersin, yaşam tarzı, dünya görüşü ve demokrasi anlayışı ile Cumhuriyet ve Atatürk sevgisinin doruğa çıktığı bir kenttir.

     CHP Mersin İl Başkanı, bu gerçeklerin ışığı altında, ülkenin içine sokulduğu rejimi değiştirme girişimlerine karşın, Mersin ve Türkiye’ye çözüm önerilerini ortaya koyabilmeli, bunu sağlayacak yol haritasını topluma sunabilmelidir.

     CHP Mersin İl Başkanı, CHP’nin devrimcilik ilkesinden hareketle toplumun beklentilerini karşılayacak yeni bir sosyal demokrasi anlayışının temel taşlarının neler olduğunu gösterebilmelidir. Hamasi konuşmayla delegeyi hedef alan bir yaklaşımla değil, toplumun geleceğine yönelik uygulamaların liderliğini yapabileceğinin işaretini verebilmelidir. 

     CHP Mersin İl Başkanı örgütün bütün birimlerinde sıkıntıların neler olduğunu bilmeli, bu sıkıntıları gideremedikçe, örgütlerin sahaya dönüp motive olunamayacağını anlatabilmelidir. Kendisine oy veren vermeyen tüm örgütleri ve partilileri kucaklamalı, bir tek partili ile bile küskünlük yaşamamalıdır. 

     CHP Mersin İl Örgütü belediye seçimlerine yönelik çalışma programını şimdiden hazırlamalı, yenilikçi ve etkili projelerle halkın karşısına çıkabilmelidir. Belediye başkan adaylarını seçime bir-iki ay kala değil, sekiz-on ay önceden açıklamalı ve CHP’nin Mersin’deki oy potansiyelini sonuna kadar kullanabilmelidir.

     Ana muhalefet partisi konumundaki Cumhuriyet Halk Partisi, genel siyaset anlayışı olarak da, rüşvet ve yolsuzluklar, gelir dağılımındaki adaletsizlik, işsizlik ve yoksulluk, eğitime, sanata ve vatandaşın yaşam tarzına müdahale konularında takipçi olmalı ve etkili muhalefet yapmalıdır. Bugün söyleyip yarın söylediklerini takip etmeme konumuna düşmemelidir.

     Akaryakıt, uyuşturucu, silah ve sigara kaçakçılığı ile insan ve organ ticaretinde Avrupa merkezi konumuna gelen Türkiye’de, bu olumsuz yapının siyaseti ve devlet ihalelerini yöneten bir güç haline geldiği bilinerek, devlet ihaleleri sıkı bir gözetim ve denetim altına alınmalıdır. Çünkü, siyasetin esas olarak beslendiği kaynak kamu ihaleleridir. Daha düne kadar  beş kuruş vergi ödemeyen yeni yetme iktidar zenginlerinin maskeleri düşürülmelidir. Halka ait olması gereken rant gelirlerinin iktidar yandaşlarına nasıl dağıtıldığının tespiti yapılarak, din ve iman örtüsü altında memleketin nasıl soyulduğu vatandaşa tekrar tekrar anlatılmalı ve hayal dünyasından uyanması sağlanmalıdır.    

     Ordusunu Nato’ya, ekonomisini İMF’ye, dış politikasını ABD’ye, iç politikasını cemaatlere bağlayan Türkiye, uluslararası sermayenin boyunduruğunda garip bir şekilde yol almaktadır. Birkaç ay öncesine kadar yandaş medyanın sürekli haber yaptığı Libya, Mısır ve Tunus’taki gelişmelerle ilgili, durum çok daha kötüye gitmiş olmasına rağmen en küçük bir haber bile yapmaması, dışa bağımlılığın boyutlarını başka bir yönden göstermektedir.

     Bu arada, Mersin Valisi Hasan Basri Güzel’e de bir çift sözümüz var: Sadece AKP’nin Valisi olmak kolay iştir. Önemli olan Devlet’in ve halkın Valisi olabilmektir. Geçen hafta, Başbakan’ın Mersin ziyaretinde yaşanan bilboard skandalı güven duygusunu zedelemiştir.