Ahmet AKIN – Yeminli Mali Müşavir

     Terör örgütü ile mücadelede başarısız bir profil çizilmesi kabul edilebilecek bir durum değildir. Yirmibeş yıldır devam eden ve otuzbinden fazla yurttaşımızın ölümüne neden olan ve milyarlarca doların boşa harcanmasına yol açan PKK teröründe bugün gelinen noktada “sıfıra sıfır elde var sıfır”.

      Sadece analar ağlamasın diyerek terörün önlenemeyeceği ortadadır. PKK terör örgütünü kuranları, onu finanse edenleri, sürekli silah ve para desteği verenleri çok iyi bilmemize rağmen, onların hizmetkarları ve maşaları konumundaki Talabani ve Barzani’den yardım beklemeye çalışmak aymazlıktır. Talabani kim, Barzani kim sorularına verilecek tek bir yanıt vardır. Her ikisi de yeminli Türkiye Cumhuriyeti Devleti düşmanıdır. Zamanında onlara, Türkiye Cumhuriyeti’nin kırmızı pasaportunu verenler, ne kadar yanlış yaptıklarını şimdi anlamışlardır sanırım. Yılanın başının küçükken ezilmesi gerektiğini unutmuşlar anlaşılan. 

     PKK terör örgütünün Amerika Birleşik Devletleri ile İsrail ve bazı Avrupa Birliği ülkeleri tarafından sürekli finanse edildiği ve lojistik destek verildiği bilinmesine rağmen, Irak yetkilileri ile yapılan görüşmelerin beyhude işler olduğunu anlamak için dış politika bilgisine sahip olmaya gerek yok. Herşey herkesin gözü önünde seyretmektedir.

     Yaklaşık beşbin kişi olduğu ifade edilen PKK terör örgütünü besleyen ve koruyanlar sinsi bir şekilde sırıtarak Türkiye’yi  izlerken, figüranlarla zaman tüketmenin hiçbir anlamı yoktur. Yapılması gereken, kendi göbeğimizi kendimizin kesmesidir. Terörle mücadelede silahlı kuvvetlerimize ve güvenlik güçlerimize güvenimiz sonsuzdur. Yeter ki, siyasal iktidar desteğini esirgemesin ve kararlı olsun.  Ağır silahlarla donatıldığı anlaşılan PKK terör örgütünün tamamen ABD güdümünde olduğu ve zaman zaman diğer ülkelerin istihbarat birimleri adına eylemlerde bulunduğu bilinmektedir. Değirmenin suyunun nereden geldiği açıktır. Türkiye’nin gözünün önünde paralar ve silahlar gidip gelmekte, ancak, çaresizlik her geçen gün artmaktadır.

     Demokratik açılım diye diye Türkiye’nin altındaki zeminin kaydığını göremeyenler ne zaman uyanacaklar merak ediyorum doğrusu. Bu konu, güneydoğu ya da kürt sorunundan da öte bir sorundur. Zaten, güneydoğu sorununun çözümünde ciddi adımlar atılmaktadır. Benim anlatmak istediğim, güneydoğu ya da kürt sorunu gibi gösterilerek gizlenmeye çalışılan ve Türkiye’nin bütünlüğünü hedef alan büyük planın görmemezlikten gelinmesidir. Şayet, Talabani Irak’a Devlet Başkanı olabiliyorsa her an herşey olabilir.

     PKK terör örgütünün kendi inisiyatifi ile dağdan inip silahlarını bırakmasını beklemek hayaldir. PKK’nın kendi başına karar alma yetkisi olmadığı gibi, bundan sonraki varlığını belirleme hakkı da yoktur. PKK’yı kuranlar, besleyenler, büyütenler ve ondan yararlananlar buna karar verecektir. Bunun da anlamı şudur: Ne ABD, ne AB, ne İsrail, ne Rusya ve ne de İran, bölgesinde güçlü bir Türkiye istemeyeceği için, Türkiye’nin başındaki bu belanın devam etmesinden yana olacaklardır. PKK’nın dağdan inip silahlarını bırakmasına izin vermeyeceklerdir. PKK’lılar da bu durumdan son derece hoşnut görünüyorlar.

     Ulusal bütünlüğümüzden ve üniter devlet yapımızdan ödün vermeyen, insan haklarına saygılı, düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki tüm engellerin kaldırıldığı, çoğulcu demokrasiye yürekten inanan ve hakça paylaşan bir TÜRKİYE hepimizin hedefi olmalıdır.

NOT: Yukarıdaki makale 10.08.2010 tarihli bir röportaj ile 01.10.2010 tarihinde yayımlanan yazımdan alınmıştır. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’nın gerçekleri görebilmeleri için daha ne kadar Anadolu Evladı’nın şehit düşmesi ya da gazi olması gerekiyor? Sadece seçim kazanabilmek için terör örgütüyle gizli pazarlıklar yapanların bir damla olsun yürekleri sızlıyor mu? Hükümetin Ağlamadan Sorumlu Devlet Bakanı’nın;  “Teröristler çok kalabalıklardı ve ağır silahları vardı” sözleri acımızı daha da artırmıştır.