Ahmet Akın – Yeminli Mali Müşavir

     Bestesi Selçuk Tekay’a , Güftesi Aşkın Tuna’ya ait olan nihavend makamındaki “Beraber Yürüdük Biz Bu Yollarda” şarkısı, Başbakan Erdoğan’ın sevdiği şarkılardan birisiydi. Şimdi, sevdiğini zannetmiyorum. Çünkü, halk o şarkının sözlerini değiştirerek söylemeye başladı.

     “Yürütme” kelimesinin, “bir yargıyı yerine getirmek ve uygulamak” anlamı olduğu gibi, diğer bir anlamı da “habersiz olarak almak, çalmak” tır. Müslümanlığın ilkelerini ve temel değerlerini bile işlerine geldiği gibi yorumlayanların, “yürütme” kelimesinden yağma ve talan anlamı çıkarmaları son derece normal. Normal olmayan, halkın yüzde 77’sinin “rüşvet ve yolsuzluk var deyip”, ama oy tercihini değiştirmemesidir.

     Rüşvet ve yolsuzluk tarih boyunca var olmuştur. Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ “Tarih Sümer’de Başlar” adlı eserinde, insanlık tarihinde ilk rüşvet olayını, tabletlerde yazılı olduğu şekilde anlatıyor. Özet olarak hikaye şöyle: Okulda öğretmeninden sürekli dayak yiyen bir delikanlı, babasına, öğretmeni eve davet ederek yumuşatması için bazı hediyeler vermesini öneriyor. Şimdiki rüşvet ve yolsuzluk tablosuna baktığımız zaman, biraz da masumane bir davranış gibi görünüyor.

     Türkiye’de 1950 yılından beri hiç değişmeyen bir gerçek var. “Siyaset kamu ihalelerinden beslenir.” Bazı istisnalar olmak üzere, iddialara göre, Türkiye’de her kamu ve belediye ihalesinde rüşvet mutlaka devreye giriyor. Özellikle, büyük ihalelerde, bir şekilde ihale bedeli şişirilerek, ya da ihale şartnamesine aykırı bir şekilde düşük kaliteli üretime göz yumularak işlem tamamlanıyor. Elde edilen haksız ve haram kazanç da, daha önce yapılan pazarlıklara göre ilgili kurum ya da kişilere aktarılıyor. Kayıt dışı ekonominin neredeyse bir sistem olarak kabul edilmesinin yarattığı serbestlikle, para hareketleri kolay bir şekilde yapılıyor.

     17 Aralık 2013 tarihinde yapılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonunda ortaya çıkan görüntü, buz dağının sadece görünen yüzü. Yolsuzluk ve rüşvetin neredeyse girmediği bir alan kalmamış. Ahlak kurallarına uymama konusunda, medyanın birinci, siyasetin ikinci sırada yer alması hiç de şaşırtıcı bulunmuyor. Şaşırılan taraf, devletin hükümet üyeleri tarafından soyulması. Halbuki, hükümetler devleti ve vatandaşı korumak ve kollamak için vardır. Anlaşılan, bizimkiler, devletin malını ve parasını bir ganimet gibi görüp, elbirliğiyle paylaşmışlar ve paylaşmaya devam ediyorlar. Başbakan Erdoğan’ın, “bize komplo kuruldu” diyerek işin içinden sıyrılması zor görünüyor. “En iyi savunma hücumdur” diyerek, muhalefete ve cemaate saldırması, içinde bulunduğu güç durumu ortaya koyuyor.    

     Rüşvet ve yolsuzluk operasyonu ile ilgili konuşan, Hükümetin bir Bakanının, “Soruşturmanın gizliliği ihmal edildi. Gizliliği kimler ihlal ediyorsa suç duyurusunda bulunacağım” demesi fıkra gibi. Yani, şunu mu demek istiyor: “Ne güzel yiyip içip milleti uyutuyorduk. Ayıp denen bir şey var. Ne diye gizlilikleri ihlal ediyorlar.” Bunlar nasıl Müslüman anlamak mümkün değil. Rüşveti verenin de alanın da lanetlendiği bir dinin mensubu olduklarına, insanın inanası gelmiyor.

   Yüce Rabbim herkese helal kazançlar ve helal lokmalar nasip etsin.