Son günlerde yaşanan İsrail’in Mavi Marmara gemisine saldırısı ve PKK terör örgütünün artarak devam eden terör eylemleri, Kılıçdaroğlu rüzgarını ikinci plana itmiş gibi gözükse de, Kılıçdaroğlu’nun kısa süre içinde geniş halk kitlelerinde yarattığı umut ve güvenin yükselerek devam ettiği görülmektedir. Kurulduğu günden beri ve kuruluş felsefesine uygun olarak militan bir devlet konumunda olan İsrail’in Türk vatandaşlarını hedef alan bu eylemi tüm Türk Ulusu’nda derin üzüntü yaratmıştır.
Başbakan Erdoğan’ın söylediklerine katılmamak mümkün değildir. Ancak, Türk dış politikasının duygularla ve sadece konuşarak yönetilemeyeceği ortadadır. Önemli olan Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarları ve yaşanan dünya gerçekleridir. 336 milletvekilinden oluşan Adalet ve Kalkınma Partisi Meclis Grubu içinden bir Dış İşleri Bakanı çıkaramayan iktidar partisi, özeleştirisini yaparak, nerelerde hata yaptığını çekinmeden söyleyebilmelidir. En büyük tehlike dış ilişkilerin iç siyasete malzeme yapılmasında yatmaktadır. Baharla birlikte çoğalan PKK terör eylemlerinin önlenememesi, acaba bir güvenlik zaafiyeti ya da güvenlik birimleri arasında bir koordinasyon sorunu mu var sorusunu akla getirmektedir.
Bu kadar sıcak ve üzüntülü bir gündem yaşanan ülkemizde, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığı’na seçilen Kemal Kılıçdaroğlu’nun yarattığı olumlu ve umut verici hava, halkın sıkışan yüreğini rahatlatmaktadır. Uzun yıllardır ilk defa Kılıçdaroğlu ile birlikte iktidar alternatifi konumuna gelen CHP’liler, zincirlerini kırmanın coşkusunu ve heyecanını yaşamaktadırlar. CHP ile halk arasına örülen yüksek duvarlar nihayet yıkılmaya başlanmıştır.
Aslında, ana muhalefet partisinin güç kazanması iktidar partisinin de lehinedir. Kendisini alternatifsiz iktidar olarak gören hükümetlerin hata payları yükselmekte ve halkın şikayetleri artmaktadir. Nitekim, Kılıçdaroğlu’nun yarattığı umut ve halkın CHP’ye yeniden teveccüh göstermeye başlaması, Adalet ve Kalkınma Partisi’ni de yeni önlemler almaya zorlamıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin yeni Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun işsizlik, yoksulluk ve yolsuzluk sorunlarını yoğun bir şekilde gündeme getirmesi halkın ilgisini çekmektedir. Ancak, bundan sonra yapılması gereken, işsizlik ve yoksulluğu ortadan kaldıracak çözüm odaklı projelerin ortaya konulabilmesidir. Kılıçdaroğlu’nun sosyal güvenlik ve vergi konularındaki uzmanlığı CHP ve Türkiye için büyük şanstır. Aile sigortası ile birlikte sadaka kültüründen sosyal devlet anlayışına geçirilmesi planlanan sosyal yardımların anayasal hak olduğu unutulmamalıdır.
Genel Merkezin proje ve beklentileri il ve ilçe örgütlerine iyi anlatılmalı ve aktif bir örgüt yapısı yaşama geçirilmelidir. Belki de, Cumhuriyet Halk Partisi en büyük sıkıntıyı bu konuda yaşayacaktır. 2011 yılında yapılacak olan genel seçimlere az bir sürenin kalması örgütlerde değişikliklere zaman bırakmamaktadır. Zaten, bu saatten sonra yapılacak örgüt değişiklikleri faydadan çok zarar getirir.
CHP’nin üye dokusundaki çarpık yapılaşmayı gözönüne aldığımızda milletvekili adaylarının delege ya da üyelerle yapılacak ön seçimle belirlenmesi Mersin CHP için olumsuz sonuçlar doğurabilir. Bu bakımdan, eğilim yoklaması dikkate alınarak 2011 seçimlerinde Merkez Yürütme Kurulu’nun önerisi ve Parti Meclisi’nin kararı ile milletvekili adaylarının belirlenmesi daha sağlıklı sonuçlar doğurabilir.
Elbette, böyle bir seçimde partililerin ve halkın nabzı tutulmalı, Cumhuriyetin ve CHP’li olmanın yaşam tarzını benimseyen adaylar tercih edilmelidir. Bu geçiş döneminden sonra, dürüstlük, parti içi eğitim, partide yaşanan süreç, yaşam biçimi, uzmanlık ve toplumdaki saygınlık gibi faktörler esas alınarak oluşturulacak bir parti üye dokusuyla birlikte hayata geçirilecek olan parti içi demokrasi ile birlikte ön seçimin esas alınması hedef edinilmelidir.
